Hz. Peygamber, vefatından kısa bir süre önce Veda Hutbesi’nde mü’minlere bir emanet bıraktığını açıklamıştır; “Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur'ân-ı Kerim ve Peygamber’in sünnetidir”. Bu sözlere bizzat şahit olan sahabe kendi devrinde bu emanete sahip çıkmış ve aynı titizlikle onu sonraki nesillere devretmiştir. Temelinde Hz. Peygamber’in hayat anlayışı olan sünnet
ve hadis böylece asırlardan beri Müslümanlar için önemli bir kültür birliği unsuru olmuştur. İslâm’ın temel kaynağı olan Kur’ân’da Yüce Allah, Hz. Peygamber’i ve onun sünnetini çok müstesna bir yere oturtmakta, O’na itaati kendisine itaatle bir tutmaktadır.
Müslüman toplumlarda zaman zaman sünnetin dindeki yeri, kaynağı ve değeri konusu
çeşitli açılardan ele alınmış, farklı görüşler ortaya atılmış olsa bile, dinin anlaşılmasında
Hz. Peygamber’in pratik yaşamının doğru kaynak ve metodolojilerle iyice tetkik edilmesi gereği hiçbir zaman inkâr edilmemiştir. Objektif, hakkaniyetten yana ve mutedil sünnet yorumu ise her zaman yaygınlık kazanmıştır.